1

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED)

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED) NEDİR?
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar bütünüdür.
“Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu” hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak Önlemler belirtilir.
ÇED Yönetmeliği hükümlerine tabi faaliyetlere/projelere verilen “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Gerekli Değildir” kararları faaliyete başlanması için gereklidir ancak yeterli değildir. Diğer bir deyişle, ÇED Yönetmeliği kapsamında verilen kararlar nihai izin ve onay niteliği taşımamaktadır. Bu nedenle, faaliyete başlamak için yürürlükte olan mevzuat uyarınca ilgili tüm kurum ve kuruluşlardan gerekli izin, onay, görüş ve/veya ruhsatların alınması gerekmektedir.



KARBON AYAKİZİ

KARBON AYAKİZİ
Atmosferde bulunan su buharı, karbondioksit, metan ve diazot monoksit gibi gazların miktarı arttıkça yeryüzü daha fazla ısınmaktadır. Bunun ana nedeni insan faaliyetleri etkisidir. Bu faaliyetler doğrudan ya da dolaylı olarak seragazları salımına neden olabilir. Isınma, aydınlatma, pişirme, ulaşım, hayvancılık faaliyetleri, ve endüstriyel süreçler sonucu atmosfere salınan eşdeğer karbondioksit miktarı günden güne artmaktadır. Bir bireyin, bir ülkenin veya bir kuruluşun sürdürdüğü faaliyetler sonucu atmosfere saldığı sera gazlarının karbondioksit cinsinden karşılığı karbon ayakizi olarak adlandırılır (Plassmann ve Edwards-Jones, 2010). Doğal süreçte doğa atmosferde bulunan sera gazlarının dengesini sağlamaktadır. Karbon ayak izi hesabı daha ne kadarlık bir biyokapasiteye ihtiyacımız olduğunun cevabını vermektedir. Normal şartlarda, kişi başına düşen biyokapasitenin kişi başına düşen ekolojik ayak izinden fazla olması beklenir. Kişi başına düşen karbon ayak izi yaklaşık 4 tondur. Çin, Amerika ve Hindistan gibi ülkeler en büyük karbon ayak izine sahip ülkeler arasında yer alırken, Türkiye, İtalya, Almanya, İspanya gibi birçok ülkenin daha fazla biyokapasiteye ihtiyacı bulunmaktadır (GFN, 2017).
İnsanların yaşamsal faaliyetlerini sürdürmeleri için ısınma, pişirme, ulaşım gibi fosil yakıt temelli faaliyetlerin sera gazı salımına neden olmaktadır. Doğrudan salımların yanı sıra dolaylı salımlar da karbon ayak izinde önemli bir yer tutabilir. Dolaylı salıma neden olan endüstriyel süreçlerin karbon salımında payı büyüktür. Bir ürünün üretilmesinden, taşımacılıkta dahil, bertaraf edilmesine kadar izlenen tüm süreçler karbon ayak izinin bir parçasıdır. Örneğin; 70 cc’lik cam şişenin üretilmesi için atmosfere salınan sera gazı miktarı 1 kg CO2 eş ‘dur (ESG, t.y.). Hayvancılık faaliyetleri, tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi için uygulanan yöntemler de önemli miktarda sera gazı salımına neden olmaktadır. Örneğin; 1 kg sert peynirin üretilmesi için atmosfere 12 kg CO2 eş salınmaktadır (ESG, t.y.). Karbon ayak izi hesaplanırken seyehatlar dahil tüm ulaşımlar, evde kullanılan enerji türü ve miktarı, tüketilen besin türleri ve miktarları, satın alınan ürünler dikkate alınmaktadır (The Nature Conservancy, t.y.). Bir bireyin karbon ayak izini azaltması için ulaşım alışkanlıklarını, beslenme şeklini, ısınma türünü ve doğalgaz kullanımı yerine biyoenerji gibi alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı gibi pişirme yöntemlerini değiştirmesi gerekmektedir.

http://climatechange.boun.edu.tr/



PERMAKÜLTÜR

Permakültür
Permakültür kavramının isim babası Bill Mollison, Permakültür: Bir Tasarımcı Elkitabı adlı eserinde permakültürü şöyle tanımlar: Permakültür, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. Üzerinde yaşayan insanlar ile arazinin, gıda, enerji, barınak ve diğer maddi ve manevi ihtiyaçları sürdürülebilir bir şekilde karşılayan ahenkli bütünleşmeleridir. Sürdürülebilir tarım olmaksızın istikrarlı bir sosyal düzen mümkün değildir.

Permakültür tasarımı, kavramsal, maddi ve stratejik bileşenleri tüm canlıların yararına çalışan bir model içinde bir araya getiren bir sistemdir. Permakültür’ün arkasındaki, doğaya aykırı olmaktan ziyade onunla birlikte çalışma, uzun süreli düşüncesizce hareket etmekten ziyade uzun süreli özenli gözlem yapma, sistemlerin sadece bir ürününün peşinde koşmaktan ziyade onlara bütün işlevleriyle bakma ve sistemlerin kendi evrimlerinin gerçekleşmesine izin verme felsefesidir.

Permakültür, sürdürülebilir insan yerleşimleri kurgulayabilmemizi sağlayan bütünsel bir tasarım bilimidir. Bill Mollison permakültürün etik ilkelerini şöyle sıralamaktadır:

– Yeryüzüne Özen Gösterme; bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulları sağlama.

– İnsanlara Özen Gösterme; insanların gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkilerine sahip olarak sağlıklı bir şekilde varolmaları için gerekli kaynaklara ulaşmalarını sağlama.

– Nüfus ve Tüketime Sınır Getirme; kendi ihtiyaçlarımızı kontrol altına alarak yukarıdaki ilkeleri desteklemek için kaynak ayırabiliriz. Zaman, para veya enerji cinsinden olabilecek bu kaynakları birinci ve ikinci ilkelerin gerçekleştirilmesinde kullanabiliriz.




FOSİL YAKITLAR

Fosil yakıtlar, yaklaşık 300 milyon yıl önce yaşamış olan bitki ve organizmaların yoğun ısı ve basınca maruz kalmasıyla ortaya çıkan enerji kaynaklarıdır.
En yaygın olarak kullanılan fosil yakıtlar kömür, petrol ve doğalgaz. En yaygın kullanım alanları ısı, yakıt ve elektrik üretimi olarak karşımıza çıkıyor.

Fosil yakıtlar, kullanıldığı zaman sera gazları dediğimiz gazlar açığa çıkarır. Bu gazlar, doğal seviyelerin üstünde bulunduğu zaman dünyanın atmosferinin ısınmasına yol açarak küresel ısınmaya ve dolayısıyla insan da dahil olmak üzere tüm canlıların ekosistemlerini tehdit eden iklim olaylarına neden oluyor.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması ve gelişmesi için yapılan çalışmaları destekleyerek ve bu alana yatırım yaparak fosil yakıtların yerine güneş, rüzgar, dalga gibi temiz enerji kaynaklarının koyulmasını desteklemek hem bireysel hem küresel anlamda atabileceğimiz adımlar arasında yer alıyor.




SIFIR ATIK

Sıfır Atık
israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını kapsayan atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan bir hedeftir.
Sıfır Atık Hakkında
Atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden olmaktadır. Dünya üzerindeki nüfus ve yaşam standartları artarken tüketimde de kaçınılmaz şekilde bir artış yaşanmakta ve bu durum doğal kaynaklarımız üzerindeki baskıyı artırarak dünyanın dengesini bozmakta, sınırlı kaynaklarımız artan ihtiyaçlara yetişememektedir. Bu durum göz önüne alındığında, doğal kaynakların verimli kullanılmasının önemi daha da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki son yıllarda tüm dünyada sıfır atık uygulama çalışmaları hem bireysel hem kurumsal hem de belediye genelinde yaygınlaşmaktadır.

Sıfır atık yaklaşımının esas alınması ile sağlanacak avantajlar;

❖ Verimliliğin artması,
❖ Temiz ortam kaynaklı olarak performansın artması,
❖ İsrafın önüne geçildiğinden maliyetlerin azaltılması,
❖ Çevresel risklerin azalmasının sağlanması,
❖ Çevre koruma bilincinin kurum bünyesinde gelişmesine katkı sağlandığından çalışanların “duyarlı tüketici” duygusuna sahip olmasının sağlanması,
❖ Ulusal ve uluslararası pazarlarda kurumun “Çevreci” sıfatına sahip olmasının sağlanması, bu sayede saygınlığının arttırılmasıdır.

(dilan Pamuk AA)




EKOLOJİ

Ekoloji
1866 yılında ekoloji terimini ilk kez kullanan Ernst Haeckel.
Ekoloji (Yunanca: Οίκος — ev, Yunanca: Λόγος — bilim) ya da doğa bilimi, canlıların hem kendi aralarında hem de fiziksel çevreleri ile olan ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Ekoloji canlıları birey, popülasyon, komünite, ekosistem ve biyosfer düzeylerinde inceler. Ekoloji çok yakından ilişkili olduğu biyocoğrafya, evrimsel biyoloji, genetik, etoloji ve doğa tarihi dallarıyla örtüşür. Ekoloji, biyoloji biliminin bir dalıdır.
Ekolojinin incelediği konular arasında yaşam süreçleri, etkileşimler, adaptasyon, canlı komüniteler arasında madde ve enerji hareketi, ekosistemlerde süksesyon, türler içinde ve arasında işbirliği, rekabet ve av-avcı ilişkisi, canlıların çevre bağlamında bolluğu, dağılımı ve biyokütlesi, biyoçeşitliliğin örüntüleri ve ekosistem süreçleri üzerindeki etkileri sayılabilir.
Ekolojinin koruma biyolojisi, sulak alan yönetimi, doğal kaynak yönetimi (agroekoloji, tarım, ormancılık, tarımsal ormancılık, balıkçılık), kentsel planlama (kent ekolojisi), halk sağlığı, ekolojik iktisat, temel ve uygulamalı bilimler, insan ekolojisi alanlarında pratik uygulamaları vardır.
Ekoloji 19. yüzyılın sonlarından itibaren ciddi bir bilim hâline geldi. Adaptasyon ve doğal seçilim ile ilgili kavramlar modern ekoloji teorisinin temeltaşlarını oluşturur.
Ekosistemlerde gezegen üzerinde bulunan canlı ve cansızları etkileyen süreçleri düzenleyen biyofiziksel geri besleme mekanizmaları bulunur. Ekosistemler yaşamı destekleyen işlevleri ayakta tutar ve biyokütle üretimi (besin, yakıt, lif ve ilaç), iklimin düzenlenmesi, küresel biyokimyasal döngüler, su filtrasyonu, toprak oluşumu, erozyon kontrolü, selden korunma gibi çok sayıda bilimsel, tarihî, ekonomik değere sahip ekosistem hizmetlerini sağlar.




ENFEKSİYON

Enfeksiyon Nedir?
Enfeksiyon (intaniye), farklı bir organizmanın vücuda girmesiyle meydana gelmektedir. Bakteriyel ve viral enfektoloji olarak karşımıza çıkan türleri bulunmakla beraber, birçok farklı hastalığa neden olabilir. Enfektoloji oluşumuna neden olan organizmalar, vücudumuzun doğal bağışıklık sisteminin çalışmasını engelleyerek enfeksiyon hastalıkları oluşumuna neden olmaktadır.
Her yaşta insanda görülebilen enfeksiyonun varlığını anlamamızı sağlayacak birçok belirtisi vardır. Ancak bakteriyel ve viral enfektoloji olarak ayrılan enfektoloji hızla yayıldığı için fark edildiği anda tanı ve tedavisi adına yardım alınması gereken hastalıklardan biridir. Enfeksiyon Neden Olur?
Enfektolojiye neden olan organizmalar birçok farklı yolla vücudumuza girebilir.
Doğrudan Temas
Kan, Burun salgıları, Tükürük, Meni
Dolaylı Temas
bazen havadan,bazen aynı ortamda bulunduğunuz bir kişinin hapşırması veya öksürmesi gibi tükürüklerinin etrafa yayıldığı durumlar.
Yiyecekler ve Su Yoluyla
Enfeksiyon Türleri Nelerdir?
1-Viral Enfeksiyonlar
Virüsler nedeniyle meydana gelen viral enfeksiyon türleri;
Grip-Nezle-Kızamık-Suçiçeği-Norovirüs-Çocuk felci-HSV-HPV-HIV-Batı Nil Virüsü-Kuduz Edola-Hepatit (A, B, C,D, E)
2-Bakteriyel Enfeksiyonlar
Boğaz ağrısı-İdrar yolu enfeksiyonu-Gıda zehirlenmesi-Bakteriyel selülit-Bakteriyel vajinozis-Bel soğukluğu-Klamidya-Frendi-Tüberküloz-Boğmaca-Lyme hastalığı-Kolera-Menenjit-Tetanos
3-Mantar Enfeksiyonları
Vajinal mantar enfeksiyonları-Saçkıran-Atlet ayağı-Pamukçuk-Mantar menenjiti-Aspergilloz-Histoplazmoz
4-Nozokomiyal Enfeksiyon
Hastaneye yatırılan kişilerde 2 veya 3 gün sonrasında ortaya çıkan enfeksiyon anlamına gelmektedir. Bu hastalık bazen protez ameliyatları sonrası 1 yıl içerisinde görülebilir.
5-Parazit Enfeksiyonları
Sıtma-Giardiasis-Tenya enfeksiyonu-Yuvarlak kurt enfeksiyonu



ANIT AĞAÇ

ANIT AĞAÇ
Anıt ağaçların bilimsel tanımı “Yaş, çap ve boy itibarıyla kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan, yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçlar, anıt ağaçlardır.” biçiminde yapılmaktadır (ASAN 1992). Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir ağacı anıt yapan özelliklerin başında fiziksel boyutlar gelmektedir. Özellikle çap ve boy gibi doğrudan göze hitap eden fiziksel özellikler bu konuda en etkin belirleyicidir. Ancak, izleyenlerde takdir ve hayranlık duygusu uyandırmak suretiyle birey ve toplum psikolojisini etkilese de bu iki ölçüt, yani çap ve boy, bir ağacı anıtlaştırmak için yeterli değildir. Çünkü anıt ağaçların kuşaklar arasında bağ kurabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olması da zorunludur. Salt bu zorunluluk nedeniyledir ki kavak, söğüt, kızılağaç gibi ağaçlar ne denli hacimli ve görkemli olursa olsunlar anıt sayılamazlar (ASAN 2007).
Diğer taraftan, çalı ve bodur ağaç formunda olan (kermes meşesi, şimşir, sandal vb.) ve ne kadar yaşarsa yaşasın, çap ve boy gibi görsel ölçütler yönünden doyurucu olmayan, yöre kültürü ve tarihi açısından herhangi bir anlam taşımayan yaşlı ağaçlar da, bilimsel açıdan ne denli önemli olursa olsun anıt ağaç sayılmazlar. Çünkü albenisini artıran renkli çiçekleri yoksa veya ilginç bir yaprak oluşumuna sahip değilse, kendisini izleyen sıradan insanlar için betonlaşan çevrede yeşili ve doğayı anımsatan canlı bir varlık olma dışında hiçbir anlam ifade etmezler.
anıt ağaç, sahip olduğu özelliklerden ötürü her türlü önlem alınarak mutlak surette korunması ve doğal miras olarak gelecek nesillere bırakılması zorunlu olan ağaçtır. Kamu yararı açısından en yüksek değere sahip olan bu ağaçlar, amacı ne olursa olsun her türlü çevre düzenlemesinde “Muhafazası Mutlak Zorunlu” olan nesneler niteliğindedir. Hiçbir gerekçe ile kesilmeleri ya da bir başka yere taşınmaları mümkün değildir. Bu noktada gözetilmesi gereken en önemli ölçüt, “Üstün Kamu Yararı”dır. Bu nedenle, korunması mutlak zorunlu olan “anıt ağaç̧” ile korunmasında fayda görülen “Korunmaya Değer Ağaç” kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekmektedir.



ANTİOKSİDAN

Antioksidan
Antioksidan vücut hücrelerinde üretildiği gibi birçok besin içinde de doğal olarak bulunan bir kimyasal bileşendir. Vücuttaki toksik maddelerin atılmasında ,hücrelerin yenilenmesinde ve hasarların onarılmasında kullanılmaktadır. İnsan sağlığına zarar verecek her türlü hastalıktan ve maddeden korunmak için antioksidanlar şarttır. Vücudun koruma kalkanıdır.
Özellikle hastalıklara karşı savaşabilmek için sıkça adından söz edilen antioksidan, hem vücut hücrelerinden üretilen, hem de gıdalardan elde edilebilen kimyasal bir madde. Hücrelerin dış etkenlerden korunması ve sağlıklı yaşamalarına devam edebilmeleri için antioksidan son derece önemlidir.
Özellikle cildimiz, yaşlanma belirtilerinin gözlendiği en belirgin dokudur. Hücrelerin dış etkenlerden korunmasına destek olmak ve sağlıklı yaşamalarına devam edebilmelerini sağlamak için antioksidan içeriği yoğun besin takviyelerini tüketmek yarar sağlamaktadır.
Özellikle koyu renkli meyve ve sebzeler antioksidan yönünden çok zengindir. Halk arasında ´kırmızı-mor meyveler kanserden korur’ inancı buradan gelmektedir.
ORAC ( Oxygen Radikal Absorbance Capasity / Gıdaların Antioksidan Kapasite Değeri) değeri nedir?
Besinler içindeki antioksidan miktarı belli tekniklerle ölçülür ve tanımlanır. En çok da o besinin oksijen radikali emme kapasitesini yani ORAC değerini ölçmektir. USDA’ya göre bir kişinin alması gereken günlük antioksidan miktarı 3000 – 5000 ORAC birimi değerinde olmalıdır.
Bazı meyvelerin ORAC değerleri
Aronya 16062
Kara mürver 14697
Kızılcık 9000
Yaban mersini 4669
Çilek 4302
Gojiberry 3290
Kiraz 3747