Değerli Basın Mensupları – Saygıdeğer Konuklar;
Önümüzde duran çok net bir tablo var; dünyada orman yangınları büyük afetler şeklinde görülmeye başlandı. Birçok ülke şu günlerde, aylardır devam eden orman yangınları ile boğuşmakta. Bugün iklim değişikliğinin acı reçeteleri ile karşı karşıya geldiğimizi görüyoruz.
Ülkemiz ormancıları, vatan savunması ile eş değer gördükleri ormanlarımızı, yangınlara karşı koruma, erken müdahale ve yanan orman alanlarının tekrar rehabilite edilerek orman ekosistemine kazandırılmasında canı pahasına mücadele etmekte.
İnsanlığın ortak mirası olan ormanlarımız son bir hafta içinde artan ve neredeyse bütün Ege ve Akdeniz’i içine alan yok edici büyük yangınlarla karşı karşıya. Millî servetimiz, devraldığımız mirasımız ve gelecek kuşaklara emanetimiz olan ormanlarımızın yanıyor olmasından derin üzüntü duyuyoruz. Beklentimiz ve temennimiz en kısa zamanda afetin son bulması, yangınların en az zararla atlatılması, ormanların ve çevre yerleşimlerin kalıcı güvenliğe kavuşmasıdır.
%88’i insan kaynaklı olan orman yangınları için bu havzada ormanlar üzerinde her zaman risk en üst düzeyde olmuştur. Bu ve daha önceki yangınlar sürecinde meydana gelen bilgi kirliliği, ormancı meslektaşlarımız üzerinde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Sivil toplum örgütlerinin, kamuoyunu doğru ve sağlıklı olarak bilgilendirmesi gibi önemli bir sorumluluğu vardır. Şimdi 10 gündür başarısızmış gibi gösterilen ORMANCILIK CAMİASINA hep birlikte sahip çıkma zamanı.
Ülkemizde 1937 yılından bu yana orman yangını kayıtlarımız düzenli olarak tutulmaktadır. Türkiye, Avrupa’da orman yangınlarını takip eden (EFFIS)’le, anlık verilerini paylaşmaktadır. İstatistikleri göre Türkiye, orman yangınları konusunda en başarılı ülkedir. Akdeniz ülkelerinde, yıllık ortalama yanan orman alanını ülkelerin toplam orman varlığına kıyasladığımızda; ülkemize göre; Portekiz’de 94 kat, İspanya’da 12 kat, Yunanistan’da 13 kat daha fazla orman alanı yanmaktadır. Şimdi oldukça popüler hesaplar ve isimler tarafından paylaşılan her yangın sonrası açıklamaktan bizim de usandığımız, meşhur 2-3 algıya yine cevap vermek gerekiyor.
YANAN YERLER İMARA AÇILIR MI?
Arkadaşlar… Ormanlarını Anayasa ile koruyan belki de tek ülkeyiz. 1956 yılında çıkarılmış orman kanunumuza göre; yanan hiçbir yer imara açılamaz, tarım ve hayvancılığa konu edilmez.
Anayasanın 169. Maddesi gereği devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
HELİKOPTER Mİ UÇAK MI?
Ülkemizin coğrafi yapısı, ormanların dağılışı, Helikopterin çevikliği, arazi koşullarına uyumu, maliyet avantajı göz önüne alınarak helikopter kullanımına karar veriliyor 1986 da. Bu strateji, 35 yıl boyunca değişik iktidarların OGM yönetimlerince uygulanmıştır.
Hala uçak mı helikopter mi tartışması içinde olduğumuzu görüyoruz. OGM helikopterlere ilave olarak zaman zaman uçak da kullanmıştır. OGM uçakların hepsinin kapasitesini ve gücünü çok iyi bilmektedir. Ancak uzun denemelerden sonra uçakların faydası yeterli görülmemiştir.
Bu gibi sebeplerden hava aracı olarak helikopterler tercih edilmiştir. Bunların su ikmalleri için, bugün sayıları 4.006 ya ulasan yangın havuzları inşa edilmiştir. Bu havuzlar helikopterlerin sorti sayısının 4-5 misli artmasını sağlamıştır.
NEDEN ÇAM DİKİLİYOR ?
Çam sadece ülkemizde değil, Dünya genelinde en çok doğal yayılış gösteren ağaç türlerinden biridir. Hatta bazı kaynaklarda kızılçam için Türk çamı bile denilmektedir. Kızılçam milyonlarca yıldan beri yangın geçirdiğinden, yangınlar ile kendini yenileyebilme özelliği kazanmıştır. Yanan kızılçam ormanları ilk olarak fidan ile değil, tohum ile ormanlaştırılır. Yüksek ısı ile uyanan tohumlar ilkbaharda kendiliğinden çimlenir.
Kuraklığa en dayanıklı çam türüdür, kanaatkârdır ve su istemez. Özetle kızılçam kolay yanan fakat eski haline en hızlı dönen ağaç türüdür. Yani Kızılçam bu bölgeye, bu coğrafyaya, bu yangınlara kendini adapte etmiştir.
Tüm bunlara rağmen mümkün alanlarda gelir sağlaması amacıyla meyve ağaçları dikilmeli ve dikiliyor. Mesela 5 bin 319 köyde ceviz, badem, kestane, dut, alıç, ahlat, defne, keçiboynuzu, zeytin gibi türlerden 14 milyon meyve fidanı toprakla buluşturulmuştur.
Özetle; Rahatlıkla ifade edebiliriz ki Orman Genel Müdürlüğü’nün kadrosu bahsettiğimiz tüm bu konularda yeterli bilgiye ve tecrübeye sahiptir.
Arkadaşlar… BU YANGINLAR SÖNECEK, bu Ormanlar GERİ de GELECEK. Ama bu manipülasyonları yapan onur düşmanlarının katlettiği insanlık geri gelecek mi bilinmez.
Kızılçama saldıranlar… Sosyal medya kurnazlıklarıyla, yalanı gerçekmiş gibi gösterenler… İntikam ve iktidar hırsı ile etraflarını kin ve nefretle yakmak isteyenler… 182 yıllık ormancılık kurumsal hafızamızı ve bilgiyi inkâr edenler… “uçak uçak” naraları atanlar… Bodrum’da 150 liraya çorba içip, yangınla boğuşan Ormancıya dil uzatanlar… hem davacı, hem hakim, hem savcı olup, “yanan yerleri turizme açmaktan” ceza kesen, sanallar…
Ve daha neler, neler…
Görevi başında fedakârca çalışan, alanında uzman ekiplerimize yapılan her türlü müdahaleyi reddediyoruz.
Onur kıranları, birlik beraberliği askıya almak isteyenleri ;
ORFAMDER, şiddetle kınıyor ve lanetliyor.
Bu zor günlerde, ORMANCILIK CAMİASININ mücadelesine gölge düşürecek hususlardan kaçınmak hepimizin sorumluluğu olmalıdır. Son yangınlarda vefat eden vatandaşlarımıza Allah tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor, bu zor günleri güç birliği ile aşacağımıza inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.